Bu Blogda Ara

21 Mayıs 2017 Pazar

Ha Merkür'ün Retrosu, ha Ankara'nın metrosu

Meşrebim gereği tatmin etmem gereken duygularım var, şikayet edemem. Biraz farklı sıralamada ve ihtiyaçta olsunlar isteyebilirdim. Bu kadarı kadı kızında da oluyor. Kadı bunu dadıdan biliyor. Kimden bilecek kendine bok atacağı yok. Dadı ise hanımdan şüpheleniyor, müştemilattan şikayetçi fakat gelecekten umutlu, kocası mutlaka dadı kontenjanından şoför, çocuklar varlıkla yokluk arasında aptal, büyük olan biraz serpilse kadı kızına hikaye gereği yanık, kadı kızı da boş değil, sadece çok hoş değil. Bu yüzden "o kadar da olur yani" demek için sittin senedir ağıza sakız oluyor. Kadı kızı bu dolaylı meşhurluğundan hoşnut iki seksen yatıyor rahat mezarında, babası kimi taklalar atmıştır kesin.

Özetle, kendimde şikayet ettiğim ama sonra kendime kıyamayıp affettiğim şeyler listesinin başında bu öncelik sırası çok hoşuma gitmeyen duygu sıra dağları bulunuyor. İlk sırada ve bariz bir farkla gelen suçluluk. Bu, farkındalık sayesinde zamanla azalması gereken duygu, sanki yaşı kamil oldukça ve yeteneklerinin farkına vardıkça Usain Boltsal bir seviyeye ulaşıyor benim için. Yani sadece kazanmak değil artık onun için mesele, kazanacağının farkında olarak kalan diğer şeylere kötü de hissettirmek aynı zamanda. Finiş çizgisini geçerken dönüp arkasına tebessümle bakmak. Yetersizlik şemamı birlikte önce keşif sonra delik deşik ettiğimiz terapiseanslarından, zaman zaman hissettiğim kararlı ve yeterli anlardan, doğru olduğundan emin olduğum seçimlerimden sağ salim çıkmayı başaran, kendinden emin bu şampiyon, beni benden daha iyi tanır hatta onu biraz geçerek tanımlar hale geldi. Keşke ben de herkes gibi oturup nasıl mutlu olacağımın muhasebesini yapsaydım, nasıl mutsuz olmayı hak ettiğimi anlamlandırmak yerine. 


İçimdeki bu motorlu trafik polisi tutum, yol kenarındaki varlığına anlam kazandırmak için zaten gidilecek başka yer olmayan bir tek yönde elleriyle "geç, geç" yapıyor. Her şey kontrol altında tribi bu. İyi de biz buraları geçmiştik. Trafik de çok kötü değildi. Sadece sıkışık trafiğin açılmaya başladığı an da, oraya varmış olmanın rahatlığı ama o tempoya da alışmış olduğun için daha hızlı gidemediğin anları yaşıyordum. Elbette varmak istediğim yerler vardı, biraz geç kalmış da olabilirdim. Ama işte o an, o anın ağırlığını yaşıyordum. Yanlış yolu seçtiğimi falan düşünmüyordum, yanlış zamanı da. Geçilmiş yerlerin ve verilmiş kararların ve yaşanmışların koşarak önüne geçip, trafiği daha da sıkıştırarak "geç, geç" demenin ne anlamı vardı.

Burçlardan ya da yıldız fallarından anlamam ama anne rahminde neredeyse yerçekimsiz ortamdaki bir astronot gibi devinip dururken, o esnadaki civar gezegenlerin konumlarının ve onların yarattığı bağıl çekimlerin dna seçilimi ve dizilimine etki ettiğini okuduğumda bu beni inandırmaya yetmişti. Aynı, inandırıcılığı sorgulanmayan fazla katmanlı yalanlar gibi. Bence gerçeklik algısı yaratacak her şey yeterince gerçektir. Fazla tartışmaya ya da etik sorgulamaya gerek yok. Yakında tüm duyularımızla istediğimiz hayatları sonuna kadar yaşayacağımız sanal gerçeklik dönemi geliyormuş. Buyursun gelsin. Emin olduğum tek şey, çığır açacak olan şeyin bunun gerçek olup olmaması değil de neyi ne kadar isteyip istemediğimizi fark etmemiz olacak olması. Neyse. Bir yerinden inandığın şeyleri biraz daha okumak, etraflıca anlamak ve mümkünse kendi içinde çeliştiği yerleri bulmak istersin. Neticede doğadaki en kararsız atom insan, onu bu kararsızlığa ulaştıran - adına "ruh" da diyorlar - daha görünmez seviyede bir enerji. Sonuçta bu kararsızlığın evrene özgü bir şey olduğunu, dolayısıyla konunun sen olmadığını, senin esas konunun özgün bir parçası olduğunu hissetmek istersin. Öyle de olur. Bunda şaşılacak bir şey yoktur. İşte bu okumalar arasında nerede olduğunu hatırlamadığım bir Merkür Retrosu hatırlıyorum.

Özetle, bana hep olan şeyin galaktikasal açıklaması. Oh lan astroloji! Seni uyduranı seveyim. Adam benim yaşamaya çalıştığım beladan yola çıkarak nerelere varmış.

Bu Merkür Retrosu, Ankara'nın metrosu gibi. Planları var, ilerleme raporları var, yapım ve teslim tarihleri var. Tek farkı Merkür Retrosu tekrar edeceğini, yani hiç bitmeyeceğini dürüstçe söylüyor. Ankara'nın eksiği burada, çünkü herkes bunun hayaliyle ve yarım yamalak şantiyeleriyle bekleyip umut ederek ölmeyi kabul ediyor. 

Çöküyorum bir köşeye, dizlerimi karnıma çekiyorum. Diyorum ki "Ah dadının oğlu, kendi yoluna gitseydin daha çok karşısına çıkar mıydın kadı'nın kızının?" Sonra bir trafik polisi motoru geçiyor önümden, üzerindeki stickerı okuyorum "Dikkat, mühendislikle yaklaşmayın!"

Oldu.