Aslinda senaryo basit otesi, kendi sektorumuz ile ilgili bir fuar yapilmakta ve dunyanin bu bolgesine bizim icin goz kulak olan distributorlerimiz bu fuarda yer almakta. Durum boyleyken hem ziyaret hem ticaret bir durum yaratarak kendimizi atmis bulunuyoruz amsterdam a.
Her sehrin oldugu gibi amsterdam in da acemiligi cok can sikici oluyor. Cevreyi, insanlari, aliskanliklari yabancilamamak yaklasi bir iki gun aliyor. Bu aksam itibari ile, gerek bunun ilk amsterdam ziyaretim olmasi gerekse son zamanlarin yuklemis oldugu stresle fuar sonrasi sadece kucuk bir aksam yemegi planlayarak distributorlerle atiyorum kendimi amsterdam aksamina saat yaklasik 23:00.
Rastlastigim ilk taksici tunuslu cikmakla beraber ayni zamanda renkli turkce turk komsulara sahip ve hem on a kadar turkce sayabiliyor hem oruc tutmaktan bahsediyor hem de raki ve sis kebabin ne kadar birbirine yakistigini hele bir de ustune hakan ukur iki gol yazarsa tadindan yenmiyormus komsusunun... kendisi ya cok galatasarayli ya da memleket hasretli diyorum, anlamiyor ki normaldir.
En enteresan tarafi ise ayni tunuslu taksici ile kendimi bir sure sonra 'asmali konak' konusurken buluyorum herif neredeyse uluyor ;
- that Dicle girl waoww , she is hot, the way she uses her body and actually in the scene that when Seymen had an really bad accident and she came up to help him and than they get naked'
Sacmalama Tunuslu desem de bu turkce sesi benim gaza gelmem olarak algilayarak cosuyor da cosuyor. Aracin yonu Dam Square e cevrilmis olsa da biz simdiden Red Light District tadida sohbet ediyoruz.
Bir ara bakiyorum arac duruyor;
- Tunisian ! we suppose to move right? that green sign is the same i guess ?
Herif durmuyor, Ali karakterini ovuyor sonra da dizi sonrasi filmi bulmakta cektigi zorlugu.
Bu inanilmaz sohbete acimadan veriyorum 24 Euro yu ve iniyorum Amsterdam in olmazsa olmaz dedikleri bekledigimden kucukce olan Dam Square ine. Saat 23:30 ve gunlerden persembe, fakat gorunum c.tesi aksami kivaminda, aferm Amsterdam. Uyuma sen.
Aldigim tarif uzerinden kimseye yuz vermemek nasihati ile birlikte en domuz hallerimle saymaktan yoruldugum ve uzerinde restaurant yazmasina ragmen manyak gibi bara benzeyen dukkanlari pas gecerek bana ogutlenen koseden sola donerek ulasiyorum Red Light District e.
Hemen sagli sollu sex shoplar boy gosteriyor. O kadar enteresan ki vitrinde olanlar iceri giremiyorum, hafif cesaret istiyor zaten. Hele iceride bir turk tezgahtar var ise, seni kendine birakmayip 10. saniyede yaninda bitip 'nasi bisey bakmistik?' diyebilir. En akilli cevap 'daha tirtirlisi yok mu?' olsa da bunu kendimize yakistiramayip kendi uyumlu seksuel zihminle devam ediyorum yola. Hemen yakinda basliyor o herkesin bahsettigi ama gordugunde gercekten tuylerini dimdik eden kucuk sex odaciklarini ve onlarin sahibelerinin o kirmizi pencerelerden musterilerine yaptiklari sovlari.
Seks konusunda ac/doyumsuz biri boyle bi yerde kendini kaybedebilir, cunku bu sex odalari o kadar fazla ve o kadar cesitli ki bunu tarif edebilmek sanirim cok olanakli deil.
Zaman zaman elim cebimde, zaman zaman elim salyamda aa surekli i-pod um kulagimda tam turumu tamamlayip sag salim donuyorum Dam Square e saat henuz 00:35.
Tariften anladigim kadari ile buralara yakin ve adini ressam Rembrant dan alan bir de Rembrant Square var ve orasi daha cok coffe shop adi altinda kahve haric her turlu kafam bulduruculari legal olarak satan dukkanlarla dolu biryer. Vakite guvenerek yuruyerek oraya variyorum. Red Light dan kalabalik neredeyse ve neredeyse butun Amsterdam bisitletleri ile gezmeye cikmislar. Inanmasi zor bir Persembe benim icin, cunku her ne kadar kozmopolit olsa da bu saatte pek guvenli olmayan ya da gozukmeyen yuzlerce tip geziniyor etrafta ve fakat o kadar alismislar ki bir hollandilinin kendini sokak ortasinda satmasina, kadinlar olur olmaz kiyafetlerle ve kadin kadina guvenle yuruyorlar hep beraber. Sevindirici hatta goz yasaritici...
Cok yorulunca yurumekten oturuyorum adam akilli gorunen bir coffee shop a ve galiba garsona gore o gunun en komik sorusunu soruyorum 'sarap menunuz var mi?'
Gulmemeye ozen gostererek uzaklasirken garson elime gecen ilk kagit parcasina dayanamayarak bir pasaj yaziyorum;
'Benim belki de en sanssiz erkek dunyada, en yalniz diyemem belki, ama en sanssiz belki,belkiler cogaliyor zihnimde, belkisel karmasanin icindeyim, bir an kafami kaldirinca amsterdam dayim ve bir kiz sevdim amsterdam dan, orospu olma ihtimali %30. Ki bu hikayenin en iyi kismi, dinle, bir kiz sevdim amsterdam dan ve hem cok guzel hem de fizigi cok duzgun, orospu olma ihtimali %50, biraz sonra, bir kiz sevdim amsterdam dan hem cok guzel hem fizigi duzgun hem de geceleri gorusmek istemiyor, orospu diyebiliriz.'
Bir sekilde bakilarak butun taksilerin icine en musluman olmayani ozenle secilerek ve 2-3 gerekli sozcukten fazlasi edilmeyerek geliniyor otele geri ve oturuluyor bir bilgisayarin karsinina. Ben bana duseni yaptim, simdi kalanini bu bilgisayar dusunsun, o sadece ben tarafindan kullanildi, genel gecer amsterdam stili :)
Istanbulda gorusuruz...