Bu Blogda Ara

28 Ağustos 2009 Cuma

from Citizen M Amsterdam City

Sevgili gunluk okuru, ayin buyuk bir bolumunu yazamadan gecirmis olmanin manevi baskisi altinda giderek artan bir ivmeyle ezildigim su siralarda, aslinda tamamen is merkezli bu amsterdam seyahati kosarak yardimima yetismis bulundu. 
Aslinda senaryo basit otesi, kendi sektorumuz ile ilgili bir fuar yapilmakta ve dunyanin bu bolgesine bizim icin goz kulak olan distributorlerimiz bu fuarda yer almakta. Durum boyleyken hem ziyaret hem ticaret bir durum yaratarak kendimizi atmis bulunuyoruz amsterdam a.
Her sehrin oldugu gibi amsterdam in da acemiligi cok can sikici oluyor. Cevreyi, insanlari, aliskanliklari yabancilamamak yaklasi bir iki gun aliyor. Bu aksam itibari ile, gerek bunun ilk amsterdam ziyaretim olmasi gerekse son zamanlarin yuklemis oldugu stresle fuar sonrasi sadece kucuk bir aksam yemegi planlayarak distributorlerle atiyorum kendimi amsterdam aksamina saat  yaklasik 23:00.
Rastlastigim ilk taksici tunuslu cikmakla beraber ayni zamanda renkli turkce turk komsulara sahip ve hem on a kadar turkce sayabiliyor hem oruc tutmaktan bahsediyor hem de raki ve sis kebabin ne kadar birbirine yakistigini hele bir de ustune hakan ukur iki gol yazarsa tadindan yenmiyormus komsusunun... kendisi ya cok galatasarayli ya da memleket hasretli diyorum, anlamiyor ki normaldir.
En enteresan tarafi ise ayni tunuslu taksici ile kendimi bir sure sonra 'asmali konak' konusurken buluyorum herif neredeyse uluyor ;
- that Dicle girl waoww , she is hot, the way she uses her body and actually in the scene that when Seymen had an really bad accident and she came up to help him and than they get naked'
Sacmalama Tunuslu desem de bu turkce sesi benim gaza gelmem olarak algilayarak cosuyor da cosuyor. Aracin yonu Dam Square e cevrilmis olsa da biz simdiden Red Light District tadida sohbet ediyoruz.
Bir ara bakiyorum arac duruyor;
- Tunisian ! we suppose to move right? that green sign is the same i guess ?
Herif durmuyor, Ali karakterini ovuyor sonra da dizi sonrasi filmi bulmakta cektigi zorlugu.
Bu inanilmaz sohbete acimadan veriyorum 24 Euro yu ve iniyorum Amsterdam in olmazsa olmaz dedikleri bekledigimden kucukce olan Dam Square ine. Saat 23:30 ve gunlerden persembe, fakat gorunum c.tesi aksami kivaminda, aferm Amsterdam. Uyuma sen.

Aldigim tarif uzerinden kimseye yuz vermemek nasihati ile birlikte en domuz hallerimle saymaktan yoruldugum ve uzerinde restaurant yazmasina ragmen manyak gibi bara benzeyen dukkanlari pas gecerek bana ogutlenen koseden sola donerek ulasiyorum Red Light District e.
Hemen sagli sollu sex shoplar boy gosteriyor. O kadar enteresan ki vitrinde olanlar iceri giremiyorum, hafif cesaret istiyor zaten. Hele iceride bir turk tezgahtar var ise, seni kendine birakmayip 10. saniyede yaninda bitip 'nasi bisey bakmistik?' diyebilir. En akilli cevap 'daha tirtirlisi yok mu?' olsa da bunu kendimize yakistiramayip kendi uyumlu seksuel zihminle devam ediyorum yola. Hemen yakinda basliyor o herkesin bahsettigi ama gordugunde gercekten tuylerini dimdik eden kucuk sex odaciklarini ve onlarin sahibelerinin o kirmizi pencerelerden musterilerine yaptiklari sovlari.
Seks konusunda ac/doyumsuz biri boyle bi yerde kendini kaybedebilir, cunku bu sex odalari o kadar fazla ve o kadar cesitli ki bunu tarif edebilmek sanirim cok olanakli deil.
Zaman zaman elim cebimde, zaman zaman elim salyamda aa surekli i-pod um kulagimda tam turumu tamamlayip sag salim donuyorum Dam Square e saat henuz 00:35.
Tariften anladigim kadari ile buralara yakin ve adini ressam Rembrant dan alan bir de Rembrant Square var ve orasi daha cok coffe shop adi altinda kahve haric her turlu kafam bulduruculari legal olarak satan dukkanlarla dolu biryer. Vakite guvenerek yuruyerek oraya variyorum. Red Light dan kalabalik neredeyse ve neredeyse butun Amsterdam bisitletleri ile gezmeye cikmislar. Inanmasi zor bir Persembe benim icin, cunku her ne kadar kozmopolit olsa da bu saatte pek guvenli olmayan ya da gozukmeyen yuzlerce tip geziniyor etrafta ve fakat o kadar alismislar ki bir hollandilinin kendini sokak ortasinda satmasina, kadinlar olur olmaz kiyafetlerle ve kadin kadina guvenle yuruyorlar hep beraber. Sevindirici hatta goz yasaritici...
Cok yorulunca yurumekten oturuyorum adam akilli gorunen bir coffee shop a ve galiba garsona gore o gunun en komik sorusunu soruyorum 'sarap menunuz var mi?'
Gulmemeye ozen gostererek uzaklasirken garson elime gecen ilk kagit parcasina dayanamayarak bir pasaj yaziyorum;

'Benim belki de en sanssiz erkek dunyada, en yalniz diyemem belki, ama en sanssiz belki,belkiler cogaliyor zihnimde, belkisel karmasanin icindeyim, bir an kafami kaldirinca amsterdam dayim ve bir kiz sevdim amsterdam dan, orospu olma ihtimali %30. Ki bu hikayenin en iyi kismi, dinle, bir kiz sevdim amsterdam dan ve hem cok guzel hem de fizigi cok duzgun, orospu olma ihtimali %50, biraz sonra, bir kiz sevdim amsterdam dan hem cok guzel hem fizigi duzgun hem de geceleri gorusmek istemiyor, orospu diyebiliriz.'

Bir sekilde bakilarak butun taksilerin icine en musluman olmayani ozenle secilerek ve 2-3 gerekli sozcukten fazlasi edilmeyerek geliniyor otele geri ve oturuluyor bir bilgisayarin karsinina. Ben bana duseni yaptim, simdi kalanini bu bilgisayar dusunsun, o sadece ben tarafindan kullanildi, genel gecer amsterdam stili :)

Istanbulda gorusuruz...



2 Ağustos 2009 Pazar

Patatesli Çorbaya Gliserin Fitiller Veyahut Eve Dönüşler

Temmuz ayı başında belirtildiği gibi senenin en favori ayı olmaya aday temmuz sonuna yaklaşırken, nasıl bastıysa bodruma gitme stresleri, başlıyor eve dönüş telaşesi.
Koskoca temmuz bu, ye ye biter mi? O ayı Sarp la geçirmeniz gerekirse su gibi akıp geçebilir. Bu acıklı sonuca nail kişiler olarak biz en son Çırpan çekirdek ailesi, o kadar valize nasıl sığılınarak buraya varılmış olduğuna inanamayarak tekrar sığmaya çalışıyoruz aynı bavullara. Dönüş yolculuğu duygusal iniş ve çıkışlarını hissettiriyor daha sönüşe günler kala...
Ardımızda kalacağına inanan anne ve baba üzüntülü, Sarp gündüzleri parçalı bulutlu geceleri sağnak, eşim ailesinden uzaklaşacağı için sıkıntılı fakat kendi otoritesine dönebileceği için bir o kadar da mutlu, ben tamamen fiziksel olarak oksijen denyosuyum. Böyle bir dörtgende yaşanan hemen her 0lay anlatılası bir deneyime dönüşmekte.
Minderi kendinden yaylı erkek çocuğu Sarp, bodrum yaşantısı sınıları içerisindeki doktor kontrolünde yeterli kilo alamadığından ek bir takım gıda ile takviyelenmeli fakat gen haritasına dikiz ki bugününe erdiği anne sütü dışındaki sütlere karşı bağırsaksal olarak karşı. Bu durumda zorunlu olarak başlıyor kendisini de bizim gibileştiren kimi sebze tüketimi onun için. Çorba demek için kimi taburlar insan gerekecek bir sıvıyı tüketmeye başlıyor. İçeriğinde bir benim olmadığım bu kaynak su ve sebze peltesi her nasıl oluyorsa, içi katı görmemiş bağırsaklarına tıkanıp kalıyor Sarp'ın.
Öz türkçesi Sarp kabız oluyor. Sarp artık bizim dönüp bakmak istemediğimiz kıvamlarda sçıyor yahut sçamıyor. Geceleri silahlık nöbetçisi kıvamında yarı-uyanık geçiren bu serseri, kalın bağırsak arıza yapınca ise kabız bir sliahlık nöbetçisi gibi sürekli ıkınıyor.
Aşağı yukarı geri dönüş zamanlamasına denk gelen bu 48 saatlik kabızlık için Sarp'a , "uçakta efenim çok zorlanır, ya sçamazsa, yarın da uçak yolculuğumuz var, yani çocuk da rahat etmiş olsa daha mı iyi sanki .. vb.." gibi kimsenin mantıklı cümleler oluşturamayacağı sesler çıkartarak, zorla bok yumuşatıcı gliserin fitili kakışlatıyorum.
Bok yumuşatıcı fitil tecrübeli arkadaşlardan öğrenilen şu; fitil içerde 20 dakikayı doldurunca bebeyi emzirin ki bağırsakları çalışsın, kendisi zaten otomatik olarak zçyor.
Fakat aklımızın halen yetmediği şu, uygulama Sarp'a yapılıyor ve bu Sarp başka çocuklara benzemez. Gözle görülen bir rahatlama yaşasa da, gözle görülür bir vukuatı olmadan evden ayrılma vaktini getiriyor Sarp.
Ayrılma sahnesi üzücü, elinde bir maşrapa su, bir gözü yerde bir gözü Sarp'da anneanne ağlıyor. Öyle ağlıyor ki kendini durduramıyor, öyle sesleniyor ki kızına biz biryerlerimizi kaybettik sanıyoruz.
Ana-kız-torun koklaşmasından sonra, biniyoruz arabaya da gidiyoruz havaalanına ve nice sıkıntılar sonra uçağa ve koltuklarımıza. Beklenti doğrultusunda tam da havadayken biz sçmaya başlıyor Sarp, sçarım böyle eve dönüşlere de diyor olabilir aslında...
İner inmez bir bebek bakım odasında koridordan her geçene pipi gösterecek şekil bakıma alınıyor Sarp, merakla inceliyoruz son şaheserini derken annesi ünlüyor ;
- A aaaaa, fatih, bokunun içinde olduğu gibi duruyor bu fitil.
- Fitil geçirmez oğlumun boku
diyorum. Diyecek pek birşey yok zaten, sadece eve dönülmüş oluyor ve skor Sarp : 1 Kalanlar : 0

Ay İndikatörü

Ağustos ayının Temmuz ayına hırs yapmasını umduğumuz 2009 yılında, Temmuz son anda puştluk ederek bünyeyi hastalık çelmesiyle Ağustos'a devşirmiş bulundu.

Duruma henüz şaşkınlık içerisinde bakakalan Ağustos'un ilerleyen günlerde kendisine gelerek durumu eşitlemesini umuyorum.

Bu sağlık raporunu müteakip diyebilirim ki;
Ey sevgili günlük okuru, Ağustos bu ileti ile paldır küldür başlamış bulunmaktadır. Bu ay başlığı altındaki şahıs ve olayların daha önceki ayların başlıkları altında açıklanmış/anlatılmış olması olasıdır.
Konu ile ilgili en sıkı ay indikatörü yazısına ; http://kotanjant.blogspot.com/2009/07/ay-indikatoru.html kısayolundan ulaşabilirsiniz.

Rasgelsin o zaman Ağustos, bol bol hasatlar olsun...