Bu Blogda Ara

10 Kasım 2009 Salı

Blog ihaneti, et suyuna şehriye çorbası, korkunç rüya ve portakalın domuz gribine faydaları...

Başlıktan anlaşılacağı üzere değil bloga düz kağıda bile birşeyler karalamayalı uzun süre oldu.
Kendi kendine giriş gelişme sonuç içeren başlığı alt başlıklara da bölerek yazıyı şizofren bir karmaşaya çevirmeden anlatmaya çalışacağım.

2009 yılı sonbaharı çok çaktırmadan gelirken sağdan sağdan (ajandasal boyut), yaptığım iş rutini olarak işler yıl sonuna doğru yoğunlaşmaya başladı. İşin normalinden daha az olması mı yoksa iş azken ofis çalışanlarının işinin daha yoğun olmasından mı bilinmez, 2009 diğer yıllara kıyasla daha da yoğun iş yükü ile başladı benim için. Fazla sorgulamadan sürüklenmeye başladığımdan "n'oluyoruz ?" u soramadan yazısız çizisiz 2 ayı devirdiğimi farkedemedim.
Bünye, sıkılmadığında dil, sivilce irin toplar gibi kıvır zıvır topladığından dilim şişmiş durumda...

Biraz dönüp kendimize baktığımızda görüntü şu; meyveysek biz , diyelim ki öyleyiz, o zaman olsam olsam portakal olurum diyorum. (portakalı tezgahta görüp, iki yanağının birden içeri çekilip tükürük bezlerinden çay bardaksal tükürük salgılayan biri olarak) Bu durumda normal günde yaptığım iş olsa olsa benim sosyal bir yansımam ,biraz daha zorlarsak, beni işin kendi gereksinimleri ile karıştırarak yapılan meyveli birşey...Fakat portakal değil, asla... Çünkü portakal işin özü, diğeri kabuğu, portakal kabuklu kek mesela, ama portakallı değil...
İşin özünü kaçırığımı düşünerek büründüm bugün tekrar dijital kağıt kaleme, kabuk varsın ceketin yanında beklesin.
Bu arada portakalın yan efenkti olarak "domuz" gribine faide etmesi durumu var ki o ayrıca ele alınası...

Oğlum 8(sekiz) ayına yakınsadığı şu günlerde, kendinden ve genlerinden beklenen her refleksi gerektiği zamanlarda göstererek, beni ve gen haritası sahibi dedegillerini mutlu etmeye devam etmekte. Aslan gibi adamdı "gut" oldu (iyi oldu anlamında değil) nasıl oldu durumlarda miras almış olduğu etçil genlerine dayanarak , tavuk sulu şehriye çorbasını reddetti. Ağzına türlü oyunlarla sokulan kaşık dolusu çorbayı , çorba diline değer değmez , şebeke elektriğine çarpılmış insan evladı gibi tüm vücut kaslarını titretmek sureti ile tepkilendirerek durumun vehametini açıkça bildirmiştir.
"Şehriyeye mi ulan yoksa bunun gıcığı ?" sorusunu , devrisi günü yapılan et sulu çorbayı şehriye canavarı şekil tüketerek , etse kırmızı baba, ne beyazıymış, tanımam walla, şeklinde yorumlamasa da zihinlerimizde benzer cümleler bırakmıştır.

Bütün geç kaldığımı sandıklarımı birden anlatmak gerçekten süratli bir el gerektiriyor, fakat bu farkındalığın başlangıcı aslında dün geceye ve rüyaya dayanıyor.
Kafa onca ayrıntı ve detayla dolmuş durumda fakat ifade sıkıntısından dilde şişkinlik yapıyor.
Bu şikayetle uyandığım gece yarısı, durumu gerektiği gibi büyüterek en yakın acil servisine başvuruyorum.
- iyi geceler, şikayetiniz neydi ?
- dalam şaşta
- dalağınız ?
- aaaaaaaaaaaaa
- pardon ?
- AAAAAAAAAAAAA
- a aaaa diliniz kocaman ?
- !!!!!!!!!!!!!!!!!
- ben doktor beyi çağırayım
- ba zahmat

Şimdi aralarında geyik çok fena uzayacak,bilincindeyim fakat yapılacak birşey yok.

- doktor bey, acilde bir hastamız var
- belirgin şikayeti nedir hemşire hanım
- ince sesli harfleri yok hastamızın
- nasıl yok
- tamamen
- çok temel eksik, keşke bir eğitim kurumuna yönlendirseydiniz
- eheheheh
- ahahahah

Kesin geyiği arkadaşlar diyecem fakat;
- kasan gayağa hamşara hanam, daktar bay narda?
gibi şeyler çıkıyor ağzımdaki sınırlı boşluktan.

Doktor bey geliyor bir süre sonra, uzanmamı istiyor, genel bir muayene yapıyor, sonra da;

- muayene bulgularına göre, üst solunum deliklerinden görünen o ki, sizde sözel bir birikim olmuş, boşaltılamadığından diliniz kadife kravat boyutlarına evrilmiş. Çok nadir görünen bu vakalarda ikincil rahatsızlık geliştiğinden, enfeksiyona çok açık olmanız göz önüne alınırsa, domuz gribine yakalanmış olma yahut yakalanma olasılığınız yüksek risk grubunda değerlendirilir. Önlem için hemmmen bir aşılama öneriyorum.

diyor ve çıkıyor odadan.
Yan odadan çıkarken , hemşir (erkek hemşire) kıyafetinde sayın sağlık bakanımızı görüyorum. Az sonra sizin odadayım diyor bizim hemşireye, göz göre göre aşılanacağız, korkuyorum. Derdimi anlatacak gibi oluyorum fakat dil artık ağız içinde döneyemecek boyuta gelmiş, sadece inliyorum.
Derken kapıda sağlık bakanımız görülüyor, elinde muamma aşısı ile birlikte, bir işaret parmağı ile enjektöre vura vura ;

- Eti sinden, Yeti sinden, Hepisinden sen bizi koru ey yarabbiii !!

diyor ve enjektörü koluma saplıyor-ken uyanıyorum.Elimi ağzıma götürüyorum , boyut insani, kolda aşı izi yok, eşim yanımda, uyuyor.

- Derya, nasılsın ?
diyorum.
- Yeni uyumuş fatih, sende tanışma faslını geç istersen, saat 05:00
diyor.