Bu Blogda Ara

28 Aralık 2014 Pazar

Tarihbükücüler

"Hayat, siz planlar yapmak ile meşgulken olup bitenlerdir." demiş olmalı birileri mutlaka koca insanlık tarihinde. Plan yapmanın gereksizliği değil de beklenti tutsağı olmanın insana neleri göz ardı edebileceğini anlatmak için denmiş olmalı eğer dendiyse de. Hatta buna benzer çok başka şeyler de söylenmiş olmalı bu konu çevresinde ve fakat nasıl bir sistem var ve bu söylenenleri bir yerlere not ederek bunların insanlar tarafından daha iyi fiyattan satın alınacağı zamanlar için biriktiriyor. Belli bir zaman sıralaması ve biraz destansı bir dille nasıl bir külliyata dönüşebiliyor bütün bu birikintiler de insanlar buna tarih diyebiliyor. Tarih kayıt altına alınan, alınırken doğası gereği edit edilen, abartılan ve hatta zaman zaman uydurulan gerçek gibiymişlerle hayatımızda öğrenilmesi gereken dersler haline gelebiliyor?

Bütün bu girizgahın sebebi, başka planlar yapmakla çok meşgulken başıma gelenlerden biri Nghknk ve onunla aşağıdaki kayda geçen gerçeküstü sohbeti bize hediye eden karma, ne büyüksün ki bir tur atıp yine bana dönmen bazen yıllar sürebiliyor;

26.12.2014 17:31:17: Nagihan  Konukcu: boyle buyurdu fthcrpn

26.12.2014 17:31:26: Nagihan  Konukcu: zerdust halt yemis

27.12.2014 16:27:10: fthcrpn: Zerdüşt konyalı bir puşttu zaten

27.12.2014 16:27:24: fthcrpn: Etmediği kalmamıştı yukarı mahalledekilere

27.12.2014 16:28:49: Nagihan  Konukcu: o da yangiyi severdi

27.12.2014 16:28:56: Nagihan  Konukcu: cok yangili bi gununde

27.12.2014 16:29:06: Nagihan  Konukcu: gitti tanriyi oldurdu

27.12.2014 16:29:14: Nagihan  Konukcu: ormana gomdu gece vakti

27.12.2014 16:29:26: fthcrpn: Yerini de işaretlemedi

27.12.2014 16:29:38: Nagihan  Konukcu: kafasinda vardi bi hesabi

27.12.2014 16:30:02: fthcrpn: Bir gün vicdanı sızlarsa o yangıyı kaybetmemek adına

27.12.2014 16:30:01: Nagihan  Konukcu: ama kafasiyla beraber silindi gitti

27.12.2014 16:31:39: fthcrpn: Kafasını da ayrı mı gömmüş?

27.12.2014 16:31:52: fthcrpn: gerçek bir zerdüşttü

27.12.2014 16:32:20: Nagihan  Konukcu: kafasini kirkegaard gommus baska bi yere

27.12.2014 16:33:39: fthcrpn: Suç ortağı

27.12.2014 16:33:41: fthcrpn: Ha

27.12.2014 16:33:50: fthcrpn: Organize bir olaydan bahsediyoruz

27.12.2014 16:34:09: Nagihan  Konukcu: olumsuzluk ihtimalinin olumden daha korkunc bir durum oldugu tezini ortaya attigi zamanlarmis

27.12.2014 16:34:11: fthcrpn: O da babası gibi etli ekmek ustası olsaydı keşke

27.12.2014 16:34:56: Nagihan  Konukcu: kirkegaard vegan bir aileden geliyordu

27.12.2014 16:35:16: Nagihan  Konukcu: konyada cok zor gunler gecirdiler bu yuzden

27.12.2014 16:35:30: Nagihan  Konukcu: mevlana arabulucu oldu da

27.12.2014 16:35:49: Nagihan  Konukcu: oyle yatisti ortalik

27.12.2014 16:35:56: Nagihan  Konukcu: ne olursan ol gel; ki vazgecmek mumkun olmasin dedi

27.12.2014 16:36:07: Nagihan  Konukcu: bir gece

27.12.2014 16:36:23: Nagihan  Konukcu: sonra cikildi kerevete boylelikle

27.12.2014 16:53:23: fthcrpn: Yemenin bireysel varoluş için gerek şart olduğuna inanan birisi için fazla seçiciydi kirkegaard

27.12.2014 16:53:44: fthcrpn: Yani ha etli ekmek ha brokoli

27.12.2014 16:53:52: fthcrpn: Mevlana adam seçmediğinden

27.12.2014 16:54:09: fthcrpn: Dergaha girmesi de zor olmadı

27.12.2014 16:54:40: fthcrpn: Çok sonralar angaralı bazı piçler musallat olunca dergaha

27.12.2014 16:55:39: fthcrpn: Bir gece ansızın kendi varoluşunu anlamlandırmak için belki de yine konyalı başka bir puşt olan zerdüştle

27.12.2014 16:55:54: fthcrpn: Tanrının defnini gerçekleştirdiler

27.12.2014 16:57:43: fthcrpn: Not : kayda geçsin saçmalamanın tarihi yeniden yazılıyordu

27.12.2014 16:58:26: Nagihan  Konukcu: okusa bunu nietzsche yine aglardi yeminle

27.12.2014 17:00:03: Nagihan  Konukcu: tarihbükücüler diyorum kendimize

27.12.2014 17:00:12: fthcrpn: Niçe sulugöz itin tekiydi

27.12.2014 17:01:20: Nagihan  Konukcu: her nihilistin gozunde tasmaya hazir bir pinar vardir

27.12.2014 17:01:44: Nagihan  Konukcu: ben sevincten aglamayi tercih ederim


27.12.2014 17:01:58: Nagihan  Konukcu: bu yuzden nihilist degil hedonistim

16 Aralık 2014 Salı

Çatırt!

Çatırt! 

Bir kırılma sesi geldi. 
Kırılan şeylerle dolu bir şehirde, kırık bardaklarla yer değiştirmiş aşkların zamanında. Dönüp bakılmadı. Hayatta her şeyin bir anda değişmesi olanaklıydı ama gerçekçi değildi. Gerçeklik insanların çoğunlukla üzerinde uzlaştığı öğretiler toplamıydı. Öğreniliyordu. Yine de zaman zaman çok sıkıcı olabiliyordu. Bunca yolculuk bunca misafir ve tecrübe sonra insanın hiç birşey taahhüt edesi gelmiyordu. Olduğu gibi bırakılıp çıkılmış, toplanmamış yatakların sahnesinde köşe kapmaca oynayan giysilere ve boş ve pis bardaklara hiç gerek olmazdı çünkü o zaman. Binlerce hayal kırıklığı alkolle yıkanıyordu, keşke merhemi olsaydı ya da lokal olarak uygulanabilen bir tedavisi. Elinde son olduğuna söz verilmiş içkisi, kulağı müzikte, aklı bambaşka yerlerde insanlar sanırım o an boş olduğu için göz göze geliyorlardı. Göz az konuşan çok anlatan bir organdı. Az ama yalansız ne varsa anlatılıyordu yabancı gözlere. Yeni ve hüzünlü başlangıçlar yapılıyordu. Gerçekçi, akla yakın kararlar almak yorgunu akıllar suskundu. Alkoller ithal, bardaklar sıcak, nefesler kötü kokuluydu. Sonra bir şarkı başlıyordu. Savruluyordu ruhlar, görüntülenemeyen yolculuklar yapılıyordu. Şaşkın, üzgün, kızgın ve mutlu oluyordu insanlar aynı anda. Her şey acayipti, saat ise 03:00.

Çatırt!

Kırılmak için uygun bir saatti.

5 Aralık 2014 Cuma

Sarı Sebepler

Toparlanıp çıktım.

Orada daha fazla kalmam için gereken sebepler taşınalı çok olmuştu. Hızlı hızlı yemek yiyen ve hızlı hızlı konuşan insanlardan korkmak için gereksiz öğretilerim vardı.  Bir sabaha karşı tahminimce benden ümitlerini kestikleri için, kaçarak, arkalarına bakmadan ve parmaklarının ucunda çekip gitmişlerdi. Biraz da benim sayılırlardı. Keşke haber verselerdi. Sabah uyandığımda hissettiğim yokluk her zamankinden çok da fazla değildi. Uzun süredir yoktum. Hareket ettirebildiğim eşyalar dışında orada var olduğuma dair kanıtlarım yoktu. Belki bazı akşam üstleri bir kahveye eşlik edecek kadar bir süre karşılıklı oturduğumuz sebeplerim. Az konuşkan çokça küstahlardı. Ne zahmetlerle var olduklarını düşündükçe kızıyordum onlara. Bazen sadece var olmanın ne kadar yeterli olduğuna ikna edemezdim onları. Çok konuşmuştuk bunu. Konuşurduk eskiden çünkü. Bir çok kez bir sabah uyandığımda gitmiş olmalarını umarak yatmıştım yatağıma. Gitmeyeceklerinden emin olarak, gitmelerini isteyerek. Buna benzemeyen yılların sonbaharlarında, yutkunarak, yuvarlanarak ve en çok sarıya çalarak elde ettiğim sebeplerim. Aklıma ne eserse ve nereden eserse o olduğum, orada olduğum, çok düşünmediğim, çok yaşadığım zamanların üstüne artık birlikte daha tamam oluruz diye düşündüğüm sebeplerim. Doğum sancıları çektiğim, ıslak, sarı gecelerin ürünleri. Çok sevdim sizi, böyle iyiyiz diye düşündüm. Bir kez yola çıkınca durmanın, sizi durdurmanın mümkün olmadığını biliyordum. İçinizde bana dair kokuların, korkuların ve rüzgarların izleri vardı. Uzun zamandır susuyorduk. Sanki birşeylerin hazır olmasını bekliyorduk. Endişeliydik.

Keşke vedalaşabilseydik. Oturup bir gün komik anılardan bahsederek içseydik. Tüm ayrılıklar kötü olmaz çünkü. Kadehlerin yanına dolmayacak kadar büyük küllükler, sigaraların altına güneyli rüzgarlar koyarak ve henüz burada olmayan yeniler için vurarak kadehi masanın tam ortasına.

Buzdolabının buz yapmayan bölümünde sırasını bekleyen kahvaltılıklar seslendi birden. Kafamı kaldırıp saate baktım. Vakit geçkin, yaşlı ve suratsızdı. Kahvaltının sırası değildi. Sonra, toparlanıp çıktım.