Bu Blogda Ara

20 Eylül 2014 Cumartesi

Uyanıyorum

Hep aynı korkuyu hissediyorum
Yaklaştığımda bir hatanın kenarına
Bir uçurumun kenarında durur gibi
Aşağı bakamadan
Aşağıyı merak ederek
Düşüşü
Düşüyor olmanın güvensizliğiyle
Midemi ağzıma getiren adrenalinin uyuşmasıyla

Hangisini daha çok istiyorum karar veremeden
Hangisi daha cesur
Hangisi daha ben
En çok korkarak
Neden korktuğumu ayırt edemeden

Yazıyorum o yüzden
Nerede bir beyaz kağıt parçası bulsam
Beyazlığından değil
Yazılmamışlığından
Küçük uçurumlar çiziyorum
Siyah bir kalemle
Siyahlığından değil belki
Gelenekten

Sonra onları parçalar halinde 
Dosyalarda biriktiriyorum
Duvarıma yapıştırıyorum niyetine
Gelenekten değil belki
Görülebilecekleri korkusundan

Hangisini daha çok istiyorum karar veremeden
Hangisi daha cesur
Hangisi daha ben
En çok endişe ederek
Neden endişe ettiğimi bilemeden

Yaşıyorum o zaman ben de
Kimin hayatını yaşadığımı bilemeden
Beyaz ve lekesiz rüyalar gördüğümde
Yükseklerden düşerek
Hiç korkmadan
Yapıştırarak her yere içimdekileri
Duygularımı
Kendimi
İçimi
İçime

En son uyanıyorum
Neden bilmiyorum
En çok alışkanlıktan herhalde...

6 Eylül 2014 Cumartesi

Sezon sonu indirimi

Basit zamanlarda aşık olmak lazım. Olağanüstü hallerin, kıtlıkların, geçmek bilmez kışların, sisin pusun içinde kaybolan şehirlerin zamanında değil. Olur da kötü bir şans denk gelir aşık olursun. Pişman olursun o saniyede. Sevmeye ve sevişmeye uygun değildir iklim. Buruktur renkleri seslerin ve durduk yere arızalanır kalpler. Aşk zaten çok güvenilir değildir ruhu gereği bari şartlar uygun olsundur. Paraziti bol çiseleyen havalarda araya araya divaneye dönmek yerine parklarda uyursun en azından. Sabahçı köpeklerle balıkçılara arkadaşlık edersin. Sen yensen de o kaybettiği için mağlup sayılırsın nasıl olsa bütün dolunaylarda da sebepsiz buğulanan camlara kalp çizmek yerine iki elini kalp şeklinde birleştirip yıldızlara bakabilirsin belki arasından. İşte böyle basittir denklemi hayatın, büyük kısmı zamanlamayla alakalıdır. Bir gezgin kuş göç eder tam altında bulunduğun ağacın üstünden, erken mi göçer bu yarım küreden yalnızlığından anlarsın. Kuş pek anlamaz bu yalnızlıktan fakat sen bir aşk bulup kendine paralel paralel gezemeyeceğinden çok net anlaşılırsın tek başına yürürken sokaklarda. Bir esinti alır uçurur aklını başından, üşürsün. Üşüme garantilidir bütün aşklar ve üstü açılır tüm sevişmelerin sabaha karşı. Camı açık kalmış her ölümlü gibi, sabaha pişmanlığı kalır.

5 Eylül 2014 Cuma

Kaba Saba Anılar

Küçük küçük meze tabaklarına, oya işler gibi dizilmiş mezeler. Rakı içmesek, kendi kalkıp gelecek masaya. İlk “için beni, size helal olsun” diyen Rakı olarak tarihe geçecek. Aydın Boysan o andan sonraki ilk röportajında bizi anlatacak, ve bütün tarih kitapları bu küçük mucizeyi yazacak senelerce. Üzmüyoruz Rakıyı, efendi gibi duruyor masanın köşesinde. Favayla göz göze geliyoruz, çok da sevmem aslında ama hiç fava yapabilen kız arkadaşım olmamıştı. Kuru cacıkla yan yanalar, ufak bir elektriklenme bile var aralarında. Servisteki altlıklar tabaklarla kontrast renkte, meze tabakçıkları beyaz ve diğer ikisinin renginde işlemeli. Ekmek kokusu da gelmeye başladı, yemeden hemen önce kızartmak gerekir çünkü ekmekleri yoksa haksızlık olur hem ekmeğe hem yiyene. Birazdan hazır olurlar. Onlar da gelince bir fotoğrafını çekmemiz lazım hemen. Görsün bakalım kocaman banknotlarla masa donatıp foto paylaşanlar nasıl olurmuş Rakı masası. Sosyal medyadaki küçük izleyici kitlemiz kıskanacaklar, kıskansınlar da zaten, böyle, kimi konularda insanların önünden iyi örnek olarak giden şeylere ihtiyaç olur her zaman. Kıskanır da insanlar, oradan anlarsın.En çok kalpleri sulanarak bakacaklar bu mucizevi sofraya. Düzenine, özenine ve hazırlayan iki kişinin gözlerinden parlayan ışığa. Aşk içinde, meşk için, acelesi olmadan, kaba saba anılar uzak bir akrabaya gönderilmiş gibi….

Rakı şişesi devrilmiş masaya yine, kaba saba anılar yatılı dönmüşler yengemlerden, en göz alıcı meze beyaz leblebi.
Kaç sofradır bekliyorum seni.

Fotoğrafımı görsen, tanımazsın !

Bazen en zor şeydir ikinci el araba olmak

Sonra o tanıdık, yumuşak, saçımı okşayan sesiyle başlardı hikayesine ;
“Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pireler berber develer tellal iken…..”
Yerim yönüm kaybolmuş sürüklenirken tatlı bir boşluk içinde, başlangıç cümlesinden sonra saman içinde kaybolmuş bir kalbur hayal ederdim.
Kalbur nedir görmüşlüğümden değil, neden bilmiyorum. Sanki pek pis ve düzensiz gibi gelirdi herhalde kulağıma.
Evvel zamanlar, karışık zamanlar, düzensiz, işkilli zamanlar diye düşünürdüm.
Az sonra dinlemeyi bitiremeden hayaller alemine gideceğim uydurma hikayeyi çok daha gizemli kılardı işte o kısa tanımlama.
Nereye iz düşsem diye haykırır mıydı nenemin içindeki evvel zaman hatıraları, kimlerden esinlenirdi de bilinçaltının çetrefilinden kopup gelirdi o kahramanlar, uyumadan dinleyebilene sormak lazım.

Bir nenem olsaydı mesela bana hikayeler anlatan uyumadan önce.
Anlatacak mı diye endişelenmeme bile fırsat vermeden. Ben de oturup “kalbur saman içinde” ye takılarak hayal üstüne hayal kursaydım.
İlk nerede kafama takıldı bilmiyorum ama hikaye anlatan bir nenem yoktu, sanırım babam da, ya da annem.

Yine de nedense hep aklımı kurcalamıştır, eski pis, tekinsiz, saman içinde kaybolan kalbur zamanlar. 

Sağa Dönüşte Dost'a Yol Ver

Kocaman yol, multi şeritli, tek yön.
Evrenin Arap Emirliği savurganlığındaki eğlencesi.
Çok mesafe alan, az alan, alamayan, şeridine göre yavaş ilerleyen, kamyon arkasına takılan ya da bozuk yolda ilerleyen.
Hem sessiz asfalt gibi hem köy yolu.

Ne mesafeler alınıyor da ilerlenemiyor bir dosta olan uzaklığa. Dost, dostluğundan muzdarip, yollar felç.
Sonra kuş uçmaz takvim geçmez yollarda, günlerden hep Salı. Salı pazarı dışında takvim laneti evrenin.
Biraz da yağmur yağmaya görsün, liseden arkadaşa bile gidilemez kendisi bile olsa taksi şoförü.
Dosttan zaten uzaklaşılmıştır, o yüzden en iyisi Sağa Dönüşte Dost’a Yol Ver.

En azından trafik kurallarına uymuş olursun.